İnsanlarla konuşurken bazen sıkça konuşmalarının satır aralarında memnuniyetsizlik ifadelerini duyuyorum. Bunu değiştirmek için çabası var mı? Yok! Sorsanız emekli olsa, şu meşhur hikaye Ege’deki sahil kasabasına gidip yerleşse eksik olan şeyin tamamlanacağını düşünüyor.
Uzun yıllar boyunca aynı siyasi partiye oy vermenin, çok sevdiğiniz için farklı tarzlar keşfetmekten kaçınarak aynı insanlarla birlikte olmanın, genellikle aynı müzikleri dinlemenin, hep aynı renkleri giyinmenin, saçlarını hep aynı modelde kestirmenin, fazla kilolardan şikayet edip her gün aynı yemekleri yemeye devam etmenin, işinizden memnun olmadığınız halde hiçbir aksiyon almamanın, iş yerinde birilerinin size ne yapacağınızı söylemesinden memnun olmanın, mevcut yetkinliklerinizle tatmin olmanın, farklı yönelimlerle ilgili ön yargılı olmanın, sırf yakın diye belki de memnun olmadığınız halde hep aynı süpermarkete gitmenin, her sene aynı etkinliklere katılmanın, aynı gazeteleri, aynı blogları okumanın,, her gün farklı hiçbir şey yapmaksızın aynı işleri yapıp bunu başarı olarak görmenin birer konfor alanı olduğunu fark etseydiniz; her birinizin farklı büyüklüklerdeki konfor alanlarının içinde yaşadığınızı kabul etmeniz de kolaylaşırdı.
Neyi yapmak istiyoruz, bizim önceliklerimiz neler? Hayatta her şeyi değiştiremeyebiliyoruz ama yaptığımız işlerde bizim kendimiz için ayırabileceğimiz, kendimizi mutlu eden şeylere daha çok odaklanacağımız, alanlar yok mu? Onları keşfetmeye ne kadar hazırsın? Veya ne istediğini gerçekten biliyor musun? Bir amacın var mı?
Konfor alanı; birey için her şeyin yolunda olduğu, risk almaktan kaçındığı, bir süre sonra ise ataletin ve monotonluğun hakim olduğu alandır.
Herkesin alıştığı düzenden çıkması çok da kolay değildir. Örneğin yıllardır çalıştığın işte, konfor alanın vardır. İşini çok iyi biliyorsundur, her detayına hakimsindir ve yıllardır da aynı şekilde yapmaya alışmışsındır. İnsanlar da seni biliyordur, içinden ufak sesler ara ara sesini yükseltse de; bir şeyi daha farklı yapmaya çalışmıyorsundur. Sanki hayat otomatik viteste gidiyordur. Muhtemelen bu his herkesin başına gelmiştir. İşte böyle bir anda, önemli olan o hissin farkına varmaktır. Ben gerçekten bir şeyleri daha farklı yapmak istiyor muyum? Zaten zihin bir kez bu açıdan bakmaya başladı mı kendi kendine içeriden fikirler üretir. Esasında bunu da yapabilirim, şunu şöyle farklı yapabilirim diye. Sanki doğanın uyanışı, baharın gelişi gibi, kıpırdanmalar başlar.
Konfor alanının dışında “öğrenme alanı” vardır. Öğrenme alanında yeni şeyler keşfedildiği, yaşayarak öğrenildiği için, kişiler genellikle daha mutlu olur. Biraz stresin olduğu zamanlarda kişiler, normal zamanlarına göre daha üretken ve verimli çalıştığına dair bir çok araştırma da vardır. Öğrenme alanında olan kişi esasında para, yan haklar, unvandan çok gelişim ile ilgilenir. Gelişim oldukça, yaptığı işlere daha fazla katkı sağladıkça, diğer artı şeyler zaten kendiliğinden gelir. Konfor alanı ve öğrenme alanının dışında bir alan daha vardır. “Panik alanı“. Bu alanda stresin ve kaygının çok yüksek olması nedeni ile kişinin gelişime odaklanmasının pek mümkün olmadığı, aksine hata yapmaya, daha düşük performans göstermeye daha meyilli hale geldiği bir alan. Panik alanında genellikle korku, huzursuzluk, çaresizlik, umutsuzluk, saldırganlık gibi haller vardır. İş yerlerinde yöneticiler de, kendini geliştirmek isteyen kişiler de kişiyi panik alanına sürüklemeden, gelişim alanında kalmasına özen göstermelidir.
Konfor alanından çıkmak “Cesaret” ister. Değişmezseniz, geleceğin bir parçası değil, sadece ve sadece izleyicisi olabilirsiniz. Başkaları sizi değiştiremeyeceğine göre “Esaret”i daha fazla sürdürmeden ilk adımı hemen atmaya ne dersiniz?